31 Mart 2015 Salı

TANIŞMA YIL DÖNÜMÜMÜZ (10.yıl)

27 Mart 2004 senesinde ilk defa karşı karşıya gelip tanıştığım biricik aşkım ile birlikte iki kişilik olarak çıktığığımız yola -çok şükür ki- dört kişi olarak devam ediyoruz. Onunla birlikte 10. yılımızı doldurduk. On yıldır hayatımda olan; çocuklarımın babası, benim kalbimin tek sahibi olan kocişko ile tanışma yıl dönümümüzü yine çekirdek ailem ile birlikte geçirmek için, bir akşam yemeği hazırladım. :)


Birlikteliğimizi kutlamak maksatlı hazırladığımız sofrada ki yemekleri ailecek şen şakşaklar içinde bir güzel yedik...


Güzel bir akşam yemeği ile başlayan geceye banyonun gider borusundan kum gelmesi ile biraz moralimiz bozulsa da hep birlikte birbirimize destek olarak o sorunun da kısa sürede üstesinden geldik (çok şükür)..

Hoşça kalın.

30 Mart 2015 Pazartesi

KİTAP OKUMAYA BAHANE DEĞİL VAKİT AYIRIN

Kitap okumayı ve yazı yazmayı küçük yaşımdan bu zamana kadar ne kadar çok sevdiğimi hakkımda sayfasında yazmıştım zaten. Ara ara yeni başladığım kitaba yada kitap okuduğum anları, hemen küçük bir kare çekip facebook sayfam da paylaşırım. Orada paylaştığım fotoğrafların altına ne kadar çok kitap okuduğumu\ yada o kadar çok kitap okumaya nasıl zaman bulduğumu gibi... Sorular soran kişiler oluyor...

O kişilere ayrı ayrı cevap vermek yerine buradan toplu olarak cevap vermek istiyorum. Aslında ben ne yazık ki o kişilerin düşündüğü kadar çok kitap oku(ya)mıyorum. Evet çok istememe rağmen, çok okuyamıyorum!. Ancak çok şükür ki ''hiçte okumuyor'' değilim. Çünkü bana göre kitap okumak için zamanım yok bahanesi yerine; kitap okumaya vakit ayırmalıyız... Peki ama nasıl mı?
Şöyle ki...

  • Kitap okumak için mekan fark etmez. Çocuğunuzu parka götürdüğünüz zaman bir başka kadın ile dedi kodu yapıp, başka kişilerin arkasından (iyi yada kötü hiç fark etmez) gıybet etmek yerine çantamıza koyduğumuz bir kitaptan bir iki sayfa okuyup günah işlemekten kurtulup kendimizi geliştirmiş oluruz. 
  • Çocuklara bir aktivite yada oyun bulduğunuzda kendi kendileri ile oynarken, yada uyuduklarında boş zamanlarınızda hemen elinize televizyon kumandasını alıp tv izlemek yerine, elinize bir kitap alıp, okuyun...
  • Çocuklara küçük yaşlarından itibaren onlara önce harfler, sonra kelime ve cümleler kurmayı öğretip, daha sonra onlara okutmayı öğrettikten sonra kitap okumalarını isteriz. Ancak çocukların en büyük rol modelleri olduğumuz için onların karşısın da kitap okumayan bir ebeveyn olduğumuz için onlarda bizi taklit ederler ve kitap okuma alışkanlıkları kazanamazlar. Onun için onların yanında -her boş anınızda çocuğunuza ''hadi birlikte kitap okuyalım mı?'' diyerek onları teşvik edip, birlikte okumalıyız.
  • Uzun yolculuk yada toplu taşıma araçlarında boş boş oturup, sağımızda ve solumuzda konuşan kişilere kulak misafiri olmak yerine elimize kitabımızı alıp bir yazarın hayal dünyası, veyahut ta gerçek kesitli bir kitabı okuyabiliriz.
  • Kuaförde, takside yada bir şey beklerken hemen ellerimize telefonlarımızı alıp internete dalmak yerine elimize kitabımızı alıp kitap okuyabiliriz.
gibi....

Yani anlayacağınız kitap okumak için zamansızlıktan yakınmak yerine; düzenli kitap okumayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Bizim yakındığımız zamansızlık aslında bir bahaneden başka birşey değil... İstesek öyle bir zaman ayırırız ki, nasıl zaman bulduğumuza bazen kendimiz dahi şaşırırız. O halde ne duruyoruz ilk iş olarak hemen şimdi bir beş dakikanızı bir kitabın sayfalarına ayırın. Okurken dinlenmiş olursunuz...

Hoşça kalın...

26 Mart 2015 Perşembe

TOKİDEKİ SES'DEN HAVADİSLER

Yüzünü bir kere gösterip arkasından bize küsüp, önce yağmur, daha sonra kar, sonra yine yağmur, yanında bonus olarak bol bol soğuk ve rüzgar eşliğinde giriş yapan bahar mevsimi. Çok şükür ki artık sıcak yüzünü biz garipler doya doya yaşasın diyerek gösterdi... :)

Tüm kış, en ufak bir çisentide dahi yaşanmayacak hale gelen yeni semtimiz yüzünden en son Efe'nin de teklifi üzerine park maceramızı kesmiştik (vallahi bak şaka maka değil bayağı bayağı kesmiştik). Ama artık nihayet bundan sonra sürekli evde kapanıp kalmaktan kurtulup parklara gidip oralarda kudurup enerjimizi atabileceğiz. :)

TOKİDEKİ SES'DEN HAVADİSLER

Hatta bir ara uzun bir aradan sonra ilk defa parka giderken çocuğu nasıl giydireceğimi şaşırdım. İnce giydirsem havanın durumu hiç belli olmuyor bir anda yağmur yağıp, rüzgar daha sonra yine güneş çıktığı için. Havanın bir anı, diğer anına uymadığı için ince mi? Yoksa kalın mı giydireceğim konusunda çok ikilemde kaldığım anlar oldu... Tabi bu duruma birde Efe'nin sürekli kalın kıyafetler giymekten bıktığı için; artık ben yazlık şapka ve tişört giyeceğim tutturması da eklenince. Biz parka çıkmak için hazırlanana kadar hava çoktan bozmuş olduğu için hiç parka gidemeden tekrar üzerimizi çıkarıp, evde kalmışlığımız çok olmuştur.

Bendeki durumlar şimdilik bunlar bu arada yarın 27 mart bizim tanışma yıl dönümüz. Hazır yemek sitesinde yazar olaraktan çalışırken güzel mamalar yapıp şık bir masa hazırlamak şart oldu.. :)



Hoşça kalın.

24 Mart 2015 Salı

LINE ve Pepsi sevdiklerinle yaya yaya konuş diye var!

LINE ve Pepsi sevdiklerinle yaya yaya konuş diye var!
Telefon, sevdiklerimizle konuşmak için mükemmel bir araç. Artık hayatımızın çok büyük bir kısmını akıllı telefonlar kaplıyor ve herkesle görüntülü, görüntüsüz konuşabiliyoruz.
Sevdiklerimizle konuşurken kullandığımız bir çok akıllı telefon uygulaması var ve hepimiz bunları kullanıyoruz. Sadece mesajlaşmıyoruz, aynı zamanda konuşabiliyor, hatta birbirimizi anında görebiliyoruz. Bu uygulamaları kullanabilmek için iki tarafın da bu uygulamaya sahip olması gerekiyor. Ama bu kadar çok uygulama varken herkesin aynı uygulamayı kullanmasını beklemek biraz hayal oluyor.
Bu sorunları çözmek için LINE, bir uygulama geliştirdi. Artık LINE’da Premium Call özelliğiyle, LINE’a sahip olmayan insanları arayabiliyoruz. Sadece yurt içini değil, yurt dışını da çok uygun fiyatlara arayabiliyoruz.
LINE uygulamasına sahipsen, ekstradan bir şey yapmana gerek yok.
LINE indirmek için: http://me2.do/F1mG6dym
LINE ve Pepsi Kampanyası
Siz sevdiklerinizle yaya yaya konuşun diye LINE ve Pepsi birlikte bir kampanya başlattı. Hali hazırda LINE’dan LINE’a ücretsiz konuşabiliyorken, Pepsi kapaklarından çıkan şifreyle LINE'dan yurt ici, yurt disi, sabit veya cep telefonu istedigin numarayi ucretsiz arayabilmeni saglayacak 100 Premium Call kredisi kazaniyorsun.
Şifre Nerede?
Kutu Pepsi’lerin açma halkalarının arkasında veya Pepsi pet şişe altın ve gümüş renk kapaklarının altında şifreye ulaşman mümkün.
Şifre nereden aktif ediliyor?
Peki bu Pepsi şifresini LINE’da nasıl kullanırım diye mi düşünüyorsun? Hemen açıklayalım. İlk önce “diğer” kısmında Pepsi için özel yapılmış kısma giriyorsun.
Daha sonra şifre için ayrılmış bir yer göreceksin. Oraya Pepsi kapaklarının altındaki şifreyi giriyorsun.
Şifreyi girdikten sonra kutucuğun altındaki “Gönder” butonuna basıyorsun. Anında 100 Premium Call Kredin aktif hale geliyor.
LINE, aynı zamanda konuşmanın en ucuz yolu!
Ben bir hesaplama yaptim. Normalde internetli mesajli paketlere 30 lira falan oduyorsun. Bi' Pepsi aldin, ortalama 2 TL desen, 5 tane Pepsi alsan, etti 10 Lira. Elinde ne var? 5 tane Pepsi ve 500 Premium Call Kredisi. Bu da ediyor ki 150 dk. sabit hatlara ( ki sabit hat mi kaldi??) ya da 50 dk. herkesi arayabiliyorsun. ne kadar telefonla konusyorsun ki zaten? Surekli LINE'Dan mesajlasip duruyoruz ucretsiz. Olmayanlara da LINE yukletsen, oradan da bayagi kurtariyorsun. Bildigin 5 Pepsi yanina kar kaliyor.
Üstelik yurt dışını çok daha ucuza arıyorsun ki tek tek bütün ülkelere bakıp ne kadara denk geliyor diye hesaplamadım. Ama örneğin Amerika’yı, 100 Premium Call Kredisiyle yaklaşık 100 dakika konuşabiliyorsun. Çok iyi.
Bundan sonra bu şekilde harcama yapacağım ben. Evde zaten su gibi Pepsi içiliyor. Hatta su yerine Pepsi içiliyor. Adamlar üstüne Premium Call Kredisi veriyor. Ben kendime bi’ kampanya yapsaydım, ancak bu kadar karlı olurdum. Sahiden.
Evet özetliyorum: Herkese LINE yükletiyoruz, oradan kurtarıyoruz. Pepsi içiyoruz, oradan da kurtarıyoruz. Yurt içini, yurt dışını rahatça arıyoruz.
Nedir bu LINE Premium Call?
LINE Premium Call, sevdiklerinle konuşman için LINE’ın oluşturduğu bir servis. Aradığın kişi LINE uygulamasını kullanmıyorsa, onu Premium Call sayesinde arayabiliyorsun.
Üstelik yurt dışında da bu uygulama geçerli ve çok uygun fiyatlara bunu gerçekleştirebiliyorsun. Bu şekilde sevdiklerinle yaya yaya konuşabiliyorsun.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

21 Mart 2015 Cumartesi

KOCASI SINAV ÇALIŞAN KADININ SÜRÜNME HALLERİ

Kocamın ders çalışma halleri hemen hemen evlendiğimiz günden beri devam etmekte...İlk olarak açık öğretimden işletme bitir, daha sonrada ''mali müşavir olacağım'' hayallerine kapılıp, mali müşavirlik sınavlarına gir... Gerçi burada ''OLMAZZZ!!. Ben istemiyorum senin ders çalışmandan artık bıktım'' diyerek biraz çemkirme eşliğinde itirazlar etsem de. ''Seni mali müşavir garısı yapacağım''(Kemal Sunal filminde ki seni muhtar garısı yapacağım sözü) vaatleri ile beni kandırıp staja başlama sınavına kaydını yaptırdı...

Sonrası benim için korkulu, kabus dolu günlerin başlangıcı başlamış oldu. Sabahları zaten işte olduğu için iki çocuk ile ilgilenip onların sorun ve bakımı ile uğraşırken; birde akşamları -özellikle bu sınav günleri yaklaştıktan sonra ona her ihtiyacım olduğu anlarda ''ders çalışıyorum'' bahanesi ile hiçbir şey ile ilgilenmeyip her şeyi benim üzerime yıkması benim iyiden iyiye ashabımı bozdu...

Ben mutfakta bulaşıklar ile uğraşırken küçük odadan bağırır:
-Anneeeee kırmızı arabamı bulamıyorum!...
 -Oğlum oyuncak sepetine bak oradadır!..
- Yok bulamadım, gel de sen bul.
Hemen babaya seslenirim ''hayatım elim pis, sen oyuncak sepetine bakta ver oyuncağını'' Ben bunu der demez hemen arkasından  ''ders çalışıyorum'' lafını patlatır.

Elini yıka, kurula, git oyuncağı bulup çocuğa ver. Sonra tekrar kaldığın yerden işine devam et. Aradan bir beş dakika geçer ya geçmez, hemen diğeri seslenir:
-Anneeeee ödevime yapmaya yardım eder misin?.
-Oğlum git babana göster o yardım ede dursun ben birazdan gelip bakacağım.
-Annnne babam kendi dersine çalışıyormuş bana yardım etmiyor(!)
Oflaya puflaya işini alel acele yap, git çocuğun ev ödevine yardım et.Gibi....
Bu şekilde ne zaman ona ihtiyacım olsa hemen 'ders çalışıyorum' bahanesi ile yüz yüze geldim.
 Ben bebeler, ev ve okul arasın da kendi başıma sürünürken bizim ki her sınavda kalmasın mı?..

Başlama sınav için, 7 hakkı varmış... Yedi haklı sınavda sen hepsinden kal en son 7. den geç sanki bana garezi varmış gibi. Hayır o değil de o son sınavdan kalınca staja başlama başvurusu iptal edilecekti. Böylece bu mali müşavirlik rüyasına başlamadan, sonlanmış olacaktı. Ama yok, şanssız olan şansım, burada da yaver gitmedi. En son 7. sınavda geçti...

Neyse sonra staj yapma süresi geldiği için rahat nefes aldık. Sabahları yine kendi başıma bebeler ile ilgilensem de akşamları babanın başına savmışlığım çok oldu. :)

Ama bu staj gününde bir sonu olduğu için, bitti... Ve son olarak bitirme sınavları belası yaklaştı... Buyur buradan yak. Nur topu gibi yine kocamın ''ders çalışıyorum'' bahanesi tekrar dünyaya geldi.

Yine bizim ki evden işe gelince akşam yemeği, çay içtikten sonra eline sınav kağıtlarını alıp ders çalışmak ile uğraşmaya başladı. Tabi benim de çocuklar arasında kalıp onlar ile uğraşma, debelenme günlerim geldi çattı.

Yine ne zaman ihtiyacımız var, o zaman koca ''ders çalışıyor''modunda...
Artık onun ders çalışmasından biz, bebeler ile birlikte bıktık. Sınav gününü dört gözle beklemeye, geri geri saymaya başladık. 3 hafta kaldı, iki hafta kaldı, 5 gün kaldı..... ve bir gün kaldı. O günü sanki bayram gününe bir gün kalmışta ertesi gün bayrammış modun da sevinçle, o günü kutladık. Ve sınav günü geldi çattı.
Bugün tamı tamına 4 sınava ardı ardına girecekti. O sabah erkenden sınava girmeye gitti. Bizde çocuklar ile birlikte uyuyamayıp evde sınav saatlerini stresle bekledik. Her sınav arasında bizi aramasını dört gözle gözümüz telefonda onu bekledik. Telefon her çalışında telefonun başına hepimiz üşüşüp sonucu dinledik.. Sınavdan her çıkışında güzel bir haber versin de kocanın (babanın) ders çalışmasından kurtulalım diye bekledik.Hatta dualar ettik.

En sonunda akşam eve geldiğinde 4 sınavın düşündüğü gibi iyi geçmediğini belki en az 2 'sinden kalabileceğini öğrenince; bebeler ile birlikte resmen yıkıldık...

Yarın 3 sınavı daha var. Bu sınavlarda da ne kadarını geçerse bizim için kar. Tabi bizim temennimiz hepsini geçmesi ama fazla ümitlenmek istemiyorum. Ben ne zaman bir şeye ümitlenir isem, o iş hüsranla bittiği için. Bununda hüsranla bitmesinden çok korkuyorum.

Hatta yarın ki sınav için, şeytan diyor ki; ''sınav yapılan yere bebeleri de al git. O kampüsün önünde eylem yap, olmadı kendini yak'' diyor. O değil en sonunda şeytana uyacağım o olacak... ;)

ders çalışan kocanın arkasında sürünen kadın
her fırsatta sınav çalışan adam bu sınavı kazanmayacakta kim kazanacak alla sen ya!...

Her başarılı erkeğin arakasında başarılı bir kadın vardır tezini ben bugünden itibaren sonlandırıp. her başarılı erkeğin arakasında sürünen bir kadın vardır olarak değiştirmek istiyorum.

Hoşça kalın.

20 Mart 2015 Cuma

YARIŞMA VE HAKSIZLIK

Ülkemizde hatta dünya da olan haksızlıklar o kadar çok ki bunu bilmemek imkansızken. Birde bu yapılan haksızlıkları çocuklar üzerinden yapılınca insan bir sinirleniyor!... Güya çocuklara bazı duyguları aşılamak için öğretim yapan; eğitim ve öğretim görevleri hazırladıkları sınavlarda sonuçları göz göre göre hatalı yapması -bunu öğretimde ki kişiler yaparsa- bu çocukları kime emanet edeceğiz diye bir düşündürüyor...


İsterseniz size, beni bu kadar çok sinirlendiren haksızlığı en başından anlatayım. Emir'in sizlerin de bildiği üzere satranç konusunda çok hevesli, hatta yetenekli olduğu için haftanın 3 günü okulundaki satranç kursuna gidiyor. Bu kursta özel bir okulun -güya çocuklara kitap okuma alışkanlıklarını kazandırmak için-  düzenlenen bir sınavı olduğunu kuzum öğrenmiş. Ödül olarak verilen tablet ve bilgisayar gibi... hediyelerde ona cazip gelince katılmak istemiş. Satranç öğretmeni de kuzumun çok akıllı olduğunu bildiği için:

-Tamam Emir seni bu sınava yazdıralım. Hatta sınavdan çıkacak kitapları da ben sana hediye olarak vereceğim. Sınav gününe kadar bu kitapları oku. Sınava annem ve baban da izin verirse ben seni götürüp getireceğim demiş.

Emir o gün akşam okuldan alıp eve götürdüğüm sırada ayakları yerden kesilircesine mutlu. Yerinde duramayarak sağa sola zıplayarak eve gidişi vardı ki onun o hali ile mutlu olmamak imkansız. Ara ara sorular sorarak mutluluğunun nedeni öğrendim. Ama açıkçası nedeni öğrendikten sonra ben pek de mutlu olmadım. Çocuklara bu kadar küçük yaşta böyle bir sınavlar yapılması (ödüllü) dahi olsa bana yanlış geliyor. Çünkü zaten hayatlarının ilerleyen yıllarında devamlı sınav olacağı için. O stresi şimdiden çocuklara yaşatmak bana pek güzel bir şeymiş gibi gelmiyor.

Ama oğlun o kadar mutlu iken. Üstelik birde o sınavdan o tableti almaya, o kadar çok hevesli iken ona ''Hayır ben izin vermiyorum. Bu sınava katılamazsın'' demek biraz gattarlık olur diyerek düşündüğüm için. ''Aaaa ne kadar güzel oğlum'' diyerek onun mutluluğuna ortak olmaya çalıştım.


O sınav gününe kadar kuzum sesli olarak evde olduğu zamanlar bu 3 hikayeyi, 2 şer defa baştan sona kadar okudu... Normal günlerde olsa ona bu kadar fazla kitap okutamaz. Okumamak için daldan dala atlar en sonunda ya benim okumama razı olur. Yada birlikte okumamıza razı olur öyle okurdu. Ama bu sınavdan sonra her boş vaktinde hemen eline kitabını alıp bir köşeye çekilip kitap okuması açıkçası beni mutlu etmişti.

Veee o gün geldi çattı... Pazar günü olacak sınava öğretmeni -diğer sınava girecek olan arkadaşlarını da alıp evimize geldi. Emir'i de alıp götürdü...

Sınav 50 sorudan oluşuyormuş. Üç hikayede ki konulardan oluşan 50 soru. Neyse efendim kuzum bu sınavı kazasız , belasız yapıp tekrar geldi.(çok şükür)

Sonra aradan tam olarak emin değilim ama bir ay olsa gerek. Zaman dilimi sonra sonuçlar açıklanmış. Oğlumun sonucu o okulun verdiği sonuca göre 38 doğru 12 yanlış çıkmış. Öğretmenine kitapçık ve de cevap anahtarı da geldiği için. Birlikte okulda soruları çözmüşler. Böylece çocuklar yanlışlarını, nerede hata yaptıklarını anlamışlar.

Benim kuzum o kadar saf ve kalbi temiz ki ''acaba kaç yanlışı var'' diye yanlışlarını saymadan çantasına soru kitapçığını koyup eve gelmiş... Evde bana:
-Anne bak bu sorularımız okulda öğretmen ile birlikte çözdük. 38 doğrum, 12 yanlışım varmış dedi. Ve bana verdi.

Ben soru kitapçığı elime alıp öylece üstün körü yanlışları nelermiş onlara bakarken, birde baktım ki çocuğumun yanlışı aslında 12 yanlış değil de daha azmış gibi geldi. Sonra sırası ile yanlışlarını saydım. Yanlış  sayısı 7 çıktı(!) Acaba yanlış mı saydım diye tekrar, tekrar hatta bir kere de doğru sayısını saydım. Yok sonuç 7 yanlış 43 doğru olarak çıkıyor.

Hemen kuzumu çağırıp ona bu soruları kimle cevapladıklarını, cevapları nereden aldıklarını sorunca öğrendim ki. Cevaplar sınav yaptıkları yerden, öğretmene ulaşmış. O şekilde cevaplamışlar. ''Ama oğlum senin yanlışın 12 değil ki 7 tane. Sen hiç okulda yanlışlarını saymadın mı?'' Diye sordum.
Çocuk:

-yok anne hiç saymadım, cevapladık, daha sonrada hemen soru kitapçığını çantama koydum. Yanlış ve doğru sayım da öğretmene sınav yerinden gelmiş.

Ben hemen kuzuma aslında yanlış sayısı ve doğru sayısı o şekilde değilde. Bu şekilde 7 yanlış ve 43 doğru şeklinde olduğunu söyledim.

Kuzum ertesi gün satrançta gidince; satranç öğretmenine gösterip, yanlış ve doğru sayılarını göstermiş. Öğretmeni de: ''Belki optik formuna yanlış işaretlemiş-sindir. Olamaz mı Emir?'' demiş. Emir ise ''yok olamaz, ben yanlış yapmayayım diyerek cevapladığım da optik forma dikkat ederek işaretledim'' demiş.

Yani sözün özü arkadaşlar kuzum daha bu yaşında ilk sınav haksızlığını yaşamış oldu. :/

İlerleyen yıllar da zaten öğrenip, görecek olduğu bir gerçeği küçük yaşta görmesi babası ile beni tedirgin etti... Ama maalesef ki çocuklarımızı pamuklar içinde veyahutta bir cam fanusta büyütemediğimiz için mecburen hayatın gerçek yüzünü görerek (bizim elimizde olmayan sebeplerden ötürü) büyüyorlar... :(

Hoşça kalın...

18 Mart 2015 Çarşamba

BAYAT EKMEKLİ SUCUK KÖFTESİ

Bayat ekmek tariflerime bir yenisini daha bugün eklemek istiyorum. Bu tarifte yine arşivimde bekleyen tariflerden biri olan bayat ekmekli sucuk köftesi. Bu tarifi farklı bir tariften kendi damak tadım vede eklemelerim ile -tamamen değişik bir tarif uygulayarak- yaptım. O sebepten bir bakıma bu tarif benim tarifim. :)

Bu şekilde kendi tariflerimi yapıp güzel sonuçlar ile karşılaşınca çok mutlu oluyorum :D Yaklaşık 12 yaşlarında mecburiyetten mutfağa girdim. O yıllarda evet isteksiz, sırf mecbur olduğum için mutfakta idim. Ama zamanla elim iyice yatkınlaşıp her yemeğim büyük bir keyifle yenmesi sonucu yemek yapmak benim için bir mecburiyetten çıkıp bir hobi\ terapi gibi gelmeye başladı...

Ufaktan da olsa yemek yapmaya başlama hikayemden sonra, isterseniz bu bayatlamış bir ekmeğiniz ile sucuğun buluşu ile lezzetli köftelere dönüşen sucuklu bayat ekmek köftesi tarifine geçelim.



Bayat Ekmekli Sucuk Köftesi Malzemeleri:

  • yarım kangal sucuk
  • 50 gram tereyağı
  • 1 orta boy soğan
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • biraz maydanoz
  • 2 yumurta
  • nane

Bayat Ekmekli Sucuk Köftesi Hazırlanışı;


Öncelik olarak sucukları rendeleyin. Daha sonra bayat ekmek ile birlikte diğer gerekli olan tüm malzemeleri yoğurma kabına koyup bir güzel yoğurun.

Yoğurma işlemlerinizi bitirdikten sonra. Köfte harcınız-dan küçük parçalar koparıp istediğiniz şekli verin. Ben normal köfte şekli olan hafif oval şekiller verdim. Siz isterseniz yuvarlak ya da yassı olacak şekilde farklı şekillerde verebilirsiniz.

Tüm köfte harcınıza şekiller verdikten sonra 190 derece önceden ısıtılmış fırınınızda pişirin. Tabi isterseniz de ocakta bir tavaya yağ koyarak kızar-tadabilirsiniz. Ben - içinde zaten sucuk var-, daha fazla ağır olmasın diyerek düşündüğüm için fırında pişirdim. Ama tavada kızartmakta aklımda bir dahasına o şekilde tavada kızartıp deneyeceğim. Bakalım hangi türlüsü daha lezzetli olacak. Facebook sayfamda sonucu paylaşırım. Takipte kalın..

Hoşça kalın...

16 Mart 2015 Pazartesi

DAN BROWN DİJİTAL KALE KİTABI YORUMU

Yazar: Dan Brown

Çeviri: Sezen Soner

Sayfa Sayısı: 436

Baskı Yılı: 2006

Yayın Evi: ODTÜ geliştirme vakfı

dan brown dijital kale kitabı

Dan Brown'in ilk yazdığı kitabı olan dijital kale -ilk yazılan kitaplarda genellikle yaşanan acemi hatası, kurgu sorunu bu kitapta yer almıyor. Kitaptaki kurgu o kadar güzel kurulmuş ki. İnsan dijital kaleyi okurken her tahmin ettiği son olmuyor. Okuyucunun tahmin ettiğinden çok daha farklı, insanın aklının ucuna dahi gelmeyen bir olay ortaya çıkıyor. Yani bir bakıma iyi ve kötü kavramı değişiyor. Dijital kale kitabının ilk sayfalarında okurken kafanızda belirlediğiniz iyi ve kötüler bizim düşündüğümüz gibi olmadığı ortaya çıkıyor.

Dan Brown' ın bu özelliği Davinci'nin şifresinde de vardı. Asıl katil aslında kahramanların yanı başında olan ve ondan yardım istedikleri sakat bir adam çıkmıştı. Hatırlarsanız. Bu dijital kalede de durum aynı kitabın başında yer alan çözülemez şifreyi kurup internet ortamına koyan Tankoda; okuyucunun kötü olarak algılamasını sağlasa da aslında aslı kötü ola o kişi olmadığı onun derdi sadece TRANSLTR'yi insanlara göstermek olduğu, kitabın son sayfalarında anlaşılıyor.

Dijital kale kitabının başından beri iyi olarak algıladığımızı komutan Strathmore aslında iyi olmadığını kendi başına hareket ederek Tankoda'nın oyunun içine düşüp şifre olarak bildiği şeyin aslında virüs olduğunu bilmeden TRANSLTR'ye yükler ve çözmeye başlar.... Komutanın asıl niyeti ne? Niçin bu şekilde kendi başına bir işe kalkıştığını kitabın son yapraklarında sizin düşündüğünüzün tam tersi olarak karşınıza çıkacak. Ama isterseniz ben şimdilik dijital kale kitabı hakkında daha fazla tüyolar vermeyeyim de kitabı okumayıp, okumak isteyenlere haksızlık etmiş olmayayım.

Dijital kale kitabını ben büyük bir zevkle okudum. Kitabı okurken dış dünyadan kopup kendinizi kah NSA içinde şifre çözmek ile kah İspanyol da yüzüğün peşinde yüzük aramakla kafa yorduğunuzu göreceksiniz.

Heyecanlı, macera yüklü bir polisiye kitabı okumak isterseniz size Dan Brow'ın Dijital Kale kitabını okumanızı öneririm.

Hoşça kalın.

15 Mart 2015 Pazar

DEĞERLENDİRME YELEK DİKİMİ

Değerlendirme yapmadan duramayan tokideki ses yine boş durmadı!...

Bu sefer bir yelek diktim... Aslında bu yeleği dikeli uzun zaman oldu. Ama maalesef ki araya başka konular girince -arada kaynamış o yüzden bende bu değerlendirme postumu yayınlamayı unutmuşum. Şu aralar farkındayım sürekli geç kalınmış postları yayınlıyorum. Ama ne yapayım arşivim boşalsın istiyorum. Malum sırada yazılmayı bekleyen bir sürü yeni konular var. Onlara yer açılması lazım... :)


Yukarıda ki fotoğrafta da gördüğünüz lacivert kadifeli yeleği; kullanılmayan dip köşelerde bekleyen bir elbiseden çevirdim. Havalar biraz ısınıp montlar üzerimizden çıkınca giyilmek üzere şu anda gar dolabımın baş köşesinde bekliyor.


Değerlendirme yeleğimi nasıl diktim?

Değerlendirme yeleğimi yine yukarıda ki fotoğrafta gördüğünüz elbiseyi önce üst askı kısımlarını kesip, tam ortasından boydan boya kestim. Daha sonrada yanlarda kol boşluğu kadar birer boşluk halinde kestim. Son olarak da bir dikiş makinesi ile kenar dikişi vede omuz kısımlarını diktim. Vee böylece yeleğimi bitirmiş oldum.

İnşallah ilerleyen günlerde bu yeleğimi kombin yapıp giyerim, o zaman buraya da eklerim. Şimdilik benden bu kadar yeni değerlendirme postları gelecek aklımda yine bir sürü projeler var beklemede kalın... :)

Hoşça kalın.

13 Mart 2015 Cuma

ŞEHRİYE ÇORBASI TARİFİ VE BİR AKŞAM SOFRASI

Biz ailecek hep birlikte olduğumuz, akşam yemekleri için; çocuklar ile birlikte GÜZEL masalar hazırlayıp, sofralar kurar daha sonrada uzun uzun sohbetler eşliğinde akşam yemekleri yeriz.




Bu masa da öyle ailecek mütevazi, ama sevgi ile hazırlanmış yemekleri yemek için kurduğumuz bir masa. Bu masamı facebook sayfamda paylaşınca hamile olan bir arkadaşımız bana:



''şehriye çorbasını bu şekilde kıvamlı bir şekilde nasıl yapabiliyorsun? Benim yaptığım çorba bu şekilde kıvamlı olmuyor. Tarifini verir misin?''


Diye yazınca. ona alel acele hemen yapması için üstün körü tarifi yazdım. Ama o arkadaşın yorumundan sonra da aklımda şehriye çorbası tarifini bloğuma ekleme vardı. Ama maalesef ki paylaşacak konu çok, ama kısıtlı zamanım olduğu için hemen paylaşamamıştım. Neyse ki şimdi fırsatını buldum da paylaşabileceğim. Eee ne derler ''geç olsun ama güç olmasın'' demi ama.


Şehriye çorbası için gerekli malzemeler:

  • 5 su bardağı su
  • yarım su bardağı arpa şehriye
  • 1 çorba kaşığı tereyağı
  • 1 çorba kaşığı da sıvı yağ
  • Tuz
  • Karabiber
  • Nane
  • Salça

Arpa şehriye çorbası hazırlanışı:

İlk olarak yağları bir tencereye koyup eritin. Daha sonra şehriyelerinizi erittiğiniz yağın üzerine döküp rengi hafif sütlü kahve rengini alana kadar kavurun. İstediğiniz rengi aldıktan sonra salçasını koyup, salçayı iyice karıştırın. Ondan sonra tuz. karabiber ve nane gibi baharatlarını da ekleyip bir iki kez daha karıştırın. Ve en son olarak şehriye çorbanızın suyunu da ekleyip önce orta ateşte kaynayana kadar pişirin. Daha sonrada kısık ateşte yavaş yavaş pişirin. Burada ki püf nokta şehriye çorbanızın kıvam alması için acele etmeden kısık ateşte yavaş yavaş pişmesidir.

Şehriyeleriniz yumuşayıp büyüyene kadar ağır ağır pişirin. Şehriyeleriniz istediğiniz gibi yumuşadıktan sonra ocağın altını kapatın. Ve beklemeye alın...

Şehriye çorbanız dinlendikçe kıvamı koyulaşıp istediğiniz gibi lezzetli vede mis gibi bir çorbanız olmuş olur. Çorba akşam yemeklerin baş tacı olduğu için ben bu çorbadan ara ara yaparım. Ama birde şu gerçeği var ki hayatım da yer alan her çorbayı çok severim brokoli de dahil :) Ama bu çorbayı hiç sevmem. nedeni nedir? Neden sevmiyorum? Hiç bir bilgim yok ama Şehriye çorbasını hiç sevmem.  Ben hiç sevmeme rağmen tam aksi şekilde eşim ve büyük oğlumun da en çok sevdiği çorbadır. o sebepten deneme yanılma şeklinde yapa yapa şehriye çorbası yapmada usta oldum :)

Yapacak olanlara afiyetler olsun...

Hoşça kalın...

11 Mart 2015 Çarşamba

ERKEK ÇOCUĞU ANNESİ OLMANIN GÜZEL YANLARI

Herne kadar her hamile olduğumda birlikte süslenip püslenip gezebileceğim, mutfaklara girip onula birlikte pastalar, kurabiyeler, kekler yapıp yeni yeni tarifler deneyebileceğim. Benim bir kopyam olan bir kız çocuğu hayal etsem de iki tane erkek çocuğum oldu. :D

Erkek çocuğu annesi olmak sanki çok zormuş gibi gözükse de aslında çok güzel tarafları var. Ben bugün sizlere 8 senelik erkek çocuğu annesi olmanın da verdiği tecrübe ile aklıma gelen erkek çocuğu annesi olmanın güzel taraflarını yazdım. Buyurun hep birlikte bakalım....

  • Erkek çocuğu ile annenin arasında gizli bir bağ vardır. O bağ öyle bir bağdır ki hiçbir kız çocuğu ile annenin arasında olamayacak tarzda bir bağdır.

  • Belki de ilk defa bir erkeğin ilk aşkı olacaksınız. Size aşık küçük bir adam olacak veyahut ta benim gibi iki tane küçük adam. Eşim zaten kuzularımı gördükçe ''benim rakiplerim çok güçlü ben bunları yenemem'' der :)

  • Belki birlikte pastalar, börekler, tatlılar yapamıyoruz. (Gerçi onu da deniyorum. özellikle kurabiye yaparken ellerine kalıp verip kalıptan çıkarmalarını istiyorum. Ama maalesef ki bu konuda pek yetenekli oldukları söylenemez.) Ama benim yaptığım her yemek ve tatlıyı büyük bir iştahla yiyen, daha sonrada sana ''anneciğim ellerine kollarına sağlık. Çok lezzetli olmuş. iyi ki sen benim annemsin'' diyerek senin ruhunu okşarlar.
  • Küçük adamlar sayesinde artık müzik anlayışın da değişip. Oyun havaları dinlemeye başlarsın. Hatta onlarla birlikte ritim dahi tutmaya başlarsın. Bu sayede sabah sporu yapmana gerek kalmadan sabah sporu yapmış kadar enerji harcarsın.

  • Boğazında gıcık olduğunda hemen onu fark etip. Mutfağa koşup minik elleri ile sürahiden bardağa su koyup size getiren bir küçük prensiniz var demektir.
  • Artık hayatımda eşimden başka sevebileceğim başka bir erkek yok derken. Hayatınıza giren küçük adamlar size verdiği değer vede ilgi sayesinde sizi göklere çıkarır. Böylece artık hayatınızda erkek olarak bir değil 3 tane erkek girmiş olur. Bu da demek oluyor ki her saat başı birinden olmasa, diğerinden iltifatlar duymak demektir. :)

  • Kravat, papyon gibi şeyler örüp, dikip çocuğunuza takabilirsiniz. Böylece eşinize giydiremediğiniz her şeyi küçük adama giydirebilirsiniz. Çünkü siz ona ne giydirirseniz giydirin kesinlikle itiraz etmez.Sizin giydirdiğiniz her kıyafetleri giyerler.
  • Siz yeni bir kıyafet yada farklı bir şey giydiğinizde de ilk fark eden o olur. Eşinizden önce fark edip size ''anne çok güzel olmuşsun. Sana bu kıyafet çok yakışmış tıbki bir prensese bezemişsin' Der. Sonra da hemen babasına '' Baba bak annem ne giymiş? Sence de çok güzel olmamış mı?'' Diyerek babasının gözüne sokar. Bu sayede sizin yeni giydiğiniz kıyafeti, eşinizin de fark etmeme gibi bir durumu olmaz. ;)

  • Oğlunuz sayesinde hayvanlar alemini çok iyi bilir, hatta hayvanlar hakkında tez yazabilecek kadar bilgiye sahip olur. Her gün onunla birlikte belgesel izlerken daha önceden hiç görmediğiniz adını dahi duymadığınız hayvanları öğrenebilirsiniz. Tabi zamanla da bu şekilde o hayvanlar evinize kadar gelebilirler. :D
  • Oğlunuz sayesinde artık maç izlemek yada oynamak eskisi kadar çok sinir bozucu gelmez. Hatta onunla birlikte maçlar oynar ama sürekli yenilen taraf siz olabilirsiniz. :)
  • Evin maskotu ve şaklabanı olurlar. Yaptığınız pasta kreması gibi şeylerin tencere dibini yalayan devamlı bir küçük gurmeniz vardır. Bu sayede kremanızın lezzeti nasıl olduğu hakkında ondan bilgi aldığınız gibi. Tencerenizin dibinde kalan kremalar boşa da gitmemiş olur. :)

Erkek çocuğu annesi olmanın güzel ve tatlı yanlarını aklıma geldiği kadar sizler ile paylaştım. Benim atladığım ama sizlerin aklına gelenler olursa benimle ve okurlarımız ile yorum kısmından paylaşabilirsiniz. 

Hoşça kalın.

9 Mart 2015 Pazartesi

Mucize Kadınlar...

Mucize Kadınlar...
Migros Ailesi olarak çok iyi biliyoruz ki, bir yere kadın eli değdi mi orada imkansız diye bir şey yoktur. Bizler de 9.000 kadın çalışanımızla, Türkiye’nin en çok kadın çalışanına sahip şirketlerinden biri olarak, içimizde fark yaratan 5 kadın çalışanımızı seçtik ve yanımıza da Türkiye’de fark yaratmış 5 öncü kadın rol modelini aldık. Her biri alanlarında fark yaratmış ve yeniliklere imza atmış Mucize Kadınlarımızın hikayelerini, Türkiye’de fark yaratmış yazarımız Ayşe Arman’ın kaleminden paylaşarak, siz değerli müşterilerimize sunuyoruz.


8 Mart’tan itibaren, #KadinEliDeğince hikayeleri ile Ayşe Arman’ın röportajlarını okumak için tüm Migros mağazalarımızdan “Mucize Kadınlar” dergimizi ücretsiz alabilir veya online olarak dergimize http://www.migros.com.tr/dunya_kadinlar_gunu sayfamızdan ulaşabilirsiniz.


Paylaşmak ve fark yaratmak hepimize iyi gelecek! Fark yaratan hikayelerinizi, hep birlikte paylaşmak için #KadinEliDeğince hashtagi ile tweetlerinizi bekliyoruz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müz kutlu ve mutlu olsun!

https://twitter.com/Migros_Turkiye
Bir boomads advertorial içeriğidir.


FİNCANDA KEK TARİFİ (Resimli anlatım)

Fincanda kek tarifini bir sürü sitede görmüş ve çok merak etmiştim... 'Acaba güzel olur mu? Bu kek nede olsa buharda pişecek ,tam olarak çiğ hamur pişebilir mi?' gibi korkularım vardı. 


En sonunda korkularımı bastırıp, denemeye karar verdim. Ne de olsa mutfak işi cesaret ve deneme yanılma işi olduğu için. Aklımda duracağına yapayım sonucu kendi gözlerim ile göreyim dedim. Veee kolları sıvayıp; ''Bismillahirrahmanirrahim'' diyerek fincanda kek yapma işine giriştim. 

Malzemeler 

  • 1 Yumurta 
  • 1 Çay bardağı süt
  • 1.5 Çay bardağı şeker
  • Aldığı kadar un
  • 1 Tatlı kaşığı kabartma tozu
  • 1 Tatlı kaşığı vanilya


Tüm malzemeleri mikser kullanmadan el çırpıcısı ile karıştırarak çırpın. Normal kek hamuru harcında bir karışım hazırladıktan sonra, Nescafe fincanlarını sıvı yağ ile yağlayın ve karışımdan fincanların yarısına kadar doldurun. -Sakın tamamına yakın doldurmayın- çünkü çok fazla şişiyor...
Benim hazırladığım karışımdan 6 tane normal nescafe fincanı, bir tanede büyük  kahve fincanına çıktı.


 Tencereye fincanları dizip yarısına kadar su doldurun ve kapağını kapatın. Önce harlı ateşte, kaynadıktan sonra da kısık ateşte 15 dakika pişirin. 


Yukarıdaki resimde de gördüğünüz üzere bayağı bayağı kabarıyor. Bu şekilde kabarırsa sakın korkmayın taşmaz. -tabi ki fincanları yarıdan fazla doldurmazsanız...

Pişme esnasında 15 dakika pişirdikten sonra ocağınızın altını kapatmadan açıp, bir sivri uçlu bıçak yada kürdan ile normal kek kontrolü yapar gibi içine batırıp çıkarın. Eğer ki pişmedi ise batırdığınız bıçağınıza hamur yapışmış halde çıkar. O zaman pişirmeye devam edin. Daha ki en sonunda bıçağınız da hiçbir şey bulaşmadan çıkana kadar.


Fincan kekinizin piştiğini yaptığınız test sonucu iyice emin olduktan sonra ocağın altını kapatın. Ve tencerenin kapağına ya temiz bir havlu veyahut ta bir kağıt havlu koyup tekrar kapatın. Bunu yapmakta ki maksadımız ise. -Pişen kekiniz dinlenirken oluşan buharlar kapaktan aşağıya pişen fincanda kekinizin üzerine dökülüp ıslanmasın diye-. 
Tencere bu şekilde sıcaklığı biraz geçene kadar beklettikten sonra yavaşça tencerenin kapağını açıp, fincanları teker teker tencereden alıp ters çevirerek fincanlardan çıkarın. Bu ara da bazı yabancı sitelerde gördüğüme göre onlar hiç fincandan çıkarmadan ellerine bir tatlı kaşığı alıp direk olarak fincanda yiyorlar.



Ben sunuma önem verdiğim için o şekilde yemekten ziyade kekimi fincandan çıkarıp üzerine hazırladığım çikolata sosunu döküp antep fıstığı ile süsleyerek servis yaptım. Bu tarz kekler biraz da göze hitap etmeli ki  'ye benisi' olsun demi ama? :)


Büyük kahve fincanında yaptığımı ise enlemesine ortadan ikiye bölüp araya çikolata sosu  koyup sonra tekrar üstene böldüğüm parçasını koyup. En son olaraktan tüm etrafına tıp ki bir pasta gibi sos ile kapladım. Böylece 6 tane fincanda kek, bir tanede fincanda pasta yapmış oldum. :)

Yapımı çok kolay ve lezzetli bir tarif arayanlar için çok güzel bir alternatif. Ayrıca fırını olmayanlar için yada fırını var ama ''bir kek içinde fırın çalıştırmak istemiyorum'' diye düşünenler için. Fırın çalıştırmadan şip şak olarak hazırlayıp, pişirebilecekleri, bir fincanda kek tarifi...

Yapacak olanlar şimdiden afiyetler olsun!...

Hoşça kalın.

6 Mart 2015 Cuma

ELEKTRİKLİ EV ALETLERİNE ÖRNEK ÜTÜ PERFORMANS ÖDEVİ

Öğretmenlerin, her sınıfta çocuklara verdiği bu performans ödevlerini neden verirler hiç anlamam(!) Güya çocuklara veriliyormuş gibi çaktırmadan anne ve babalara verilen bir ödev bence. Çünkü küçük bir çocuğun bu tarz şeyleri yapamayacağını, en az öğretmenlerde bizler kadar bilir. Ama yine de verirler. Artık müfredat gereği için mi? Yoksa anneler fazla boş kaldı biraz çalışsınlar diye mi veriler...Onu bilemem...

 Halbuki bilmezler ki çocuklara verilen ev ödevleri dahi çocuklardan çok anneleri geriyor.  Her akşam günde en az 20 defa ''Hadi oğlum ödevini yap\yapalım'' cümleleri sürekli söyleye söyleye anaların dillerinde tüy biter... :)

Emir 2. sınıfa giderken, yaptığımız röportaj performans ödevi halen en çok okunanlar da yer almasını da görünce. Analara en azından bizim yaptığımız performans fikir verir maksadı ile performans ödevimizi buraya eklemeye karar verdim. 

Bu seferki performans ödevimiz. Elektrikli ev aletlerine bir örnek yapmaktı... Bu haftaya hasta olaraktan başlamam sonucu elim ve kolumu kaldırmaya zorlanırken ben bu ödevi nasıl yapacağım diyerek kara kara düşünmeye. Hatta oğluma '' Kuzum ben çok hastayım bu performansını yapmasak olur mu? İstersen öğretmenin ile ben konuşurum'' dedim. Ama Emir tabi ki de '' Yaaaa olmaz!... Banane banane yap...'' diye tutturunca onu kırmamak, üstelik birde okulda arkadaşlarının karşısında mahcup olmasın diyerek en basitinden babası ile birlikte ütü yapmaya karar verdik.


Elektrikli ev aletine örnek olarak yapacağımız ütü için gerekli olan malzemeler:

  • Karton
  • Makas
  • Koli bandı
  • Kalem
  • Beyaz ve kırmızı fon kartonu
  • Elektrik kablosu
  • Küçük pet şişe kapağı

Önce örnek bir ütüyü yanınıza alıp kartonun üstüne koyup tabanını çizip, kesin. Daha sonra o taban şeklinde aynen bir tane daha çizin. İki tabanı üst üste yapıştırmadan önce arayı dolgulu göstermek için yukarıdaki resimde de gördüğünüz üzere küçük şeritler halinde kestiğiniz parçaları bat ile etrafına yapıştırın. 

Sonra etrafına şerit halinde kestiğiniz daha sonradan tabanın bir parçasının kenarına yapıştırdığınız parçanın üstüne diğer tabanı da eşit olacak şekilde üstüne oturtup onuda yapıştırın.

Böylece ütümüzün tabanını yapmış oldunuz. Şimdi sıra ütünün sapı vede ayar bölmesine geldi. Onuda örnek ütünüze bakarak kartondan parçalar kesip yapıştırın. Bu arada yapıştırma işini bant ile de çok kolay şekilde yapabilirsiniz. Çünkü üzerini zaten kaplayacağımız için gözükmez.

Yukarıdaki kolejde de gördüğünüz üzere ütünün kaba taslağını yaptıktan sonra. Sıra ütününüze ince dokunuşları vermeye geldi. Biz beyaz ve kırmızı renkte yapmaya karar verdik. Siz başka renkleri de tercih edebilirsiniz. İstediğiniz renk ve desende - hazırladığınız karton ütünün üzerine - fon kartonlarını yapıştırın.


Fon kartonlarından renkleri kesip ütünüze yapıştırdıktan sonra. Bir küçük pet şişesini kapağını alıp beyaz fon kartonu ile kaplayıp, daha sonra kalem ile üzerine sanki ütününüzün ayar düğmesi gibiymiş gibi ayarlarını yazabilirsiniz. Bunu yapmak içinde evde ki gerçek ütünüzü baz alarak yapın.

En son olarak evden bir kablo alıp arkasından küçük bir delik açıp onu da ütünüze ekledikten sonra ütünüz hazır.....

Biz bu ütüyü yapınca çocuklar çok beğendi. Hatta Efe:
-Anne acaba elektrik firizine taksak ütü çalışır mı? Dedi... :D

Sabah Emir'in okula götürmesi için bir poşete koyup, eline verdim.

Akşam okuldan alırken öyle bir heyecan vede mutlu halde ütüyü öğretmenine nasıl verdiğini, öğretmeni ve arkadaşları nasıl çoook beğendiklerini. Hatta arkadaşlarının hepsi ütünün yanına gelip dokunmak istediklerini... En ince ayrıntısına varana kadar sanki o anları tekrar yaşıyormuş gibi gözlerinde kocaman bir ışık ile anlattı.

Eve geldiğinde ise önce kardeşi, daha sonrada babası olmak üzere o anı tekrar tekrar anlattı... Biliyorum ki bu ütü meselesi konusu halen kapanmadı. Hafta sonu da amcaları ve de babaannesine yine aynı konuyu tekrar anlatacak. :D

Canım kuzumun mutlu olmasını gördükçe ''iyi ki de kuzumun performans ödevini yapmışız'' diyorum. 

Aslında itiraf etmem gerekirse o gün ben çok hasta olduğum için, benden çok babamızın emeği var. Ütünün kaba taslak halini o yaptı. Bende ince dokunuşlar olan yapıştırma vede düğme, ayar gibi şeylerini yaptım. O sebepten onun emeğini inkar edemem. :)

Hoşça kalın...

4 Mart 2015 Çarşamba

BİR KLASİK ANNE KÜL KEDİSİ HİKAYESİ

Bizim evde hasta olan kişiler pohpohlanır \her istediği yerine getirilir\ o günlerde sevdikleri yemekler pişirilir... Yani anlayacağınız hayat onun etrafında dönmeye başlar... Babamız vede kara kuzumuz bu kış mevsiminde en az 3 er kez hastalanınca, onlara hizmet etmek Efe ile bana düştüğü için doğal olarak bizde -bilakis Efe- onlara imrenmeye başladık... :)

Efe sürekli ''anne\baba ateşim mi var?'' diyerek evde dolaşmaya başladı. Ayağında çorapsız gezerken ''aman oğlum hasta olursun'' dediğimizde. '' Ben hasta olmak istiyorum ki'' diye cevap vermeler başlayınca, bende onunla uğraşırken. Birde baktım ki 1 Mart günü uyandığımda; boğazımda bir yanma ve vücudumda çok kötü bir halsizlik ile uyandım.

Zar zor ayağa kalkıp kendimi bırakmamaya çalıştım. Çünkü biliyorum ki hastalık birazda psikolojik, kendini ne kadar çok hasta hissedersen o kadar çok hasta olursun. Bende bu mantıkla kendimi çok iyi hissetmeye çalışıyorum ki hastalanmadan paçayı kurtarabileyim diye..

Ailecek güzel bir kahvaltı yaptık daha sonra mutfağı kaldır derken ben iyiden iyiye vücuttan düşmeye halsiz kalmaya başladım. Hatta birde üşüme tuttu ki dişlerim takır takır birbirine vurmaya başlayınca. Ev halkı halimi görünce hemen beni yatırıp üzerimi örttüler, sonra özel yastıklar getirmeler, ilaçlar getirmeler, meyve suları sıkmalar, gelip gelip ellerinin tersi ile özellikle minik ellerin aklı sıra ateşime bakmaları... Çok hoştu... :)

Bir müddet sonra içtiğim antibiyotiğin de etki ile yattığım yerde sızmış kalmışım. Sonra kalktım evde bir sessizlik hakim. Önce bir 'ne oluyor, hainler beni bırakıp dışarıya mı çıktılar?' diyerek bir tırstım. Ama daha sonra sesleri duydum ki, evin erkekleri normalde -hiç alışa gelmedik bir durum olan- mutfakta yemek hazırlamaktalar. Sessizce mutfağın kapısından onları bir izledim ki. Bizimkiler kendilerini öyle bir kaptırmışlar ki beni dahi fark etmediler. Onların o hallerini bozmamak için tekrar (suratım da kocaman bir gülümseme ile) sessizce odama geçip yattım. Aradan bir yarım saat sonra mutfaktan güzel kokularda gelmeye başlayınca midem guruldamaya başladı. Allah dan daha fazla bekletmeden hemen küçük kuzu benim yanıma gelip. Uyur numarası yapan bana :
-Anne hadi kalk biz sana süprüz(sürpriz) hazırladık. Dedi...
Ben sanki hiç haberim yok muş gibi:
-Ne sürprizi, ne oldu, saat kaç diyerek kalktım. Sonra mutfağa gittiğimde gördüm ki.

Amannn Allah'ım o sofrada ne öyle gayet düzgün yerli yerinde bir sofra hazırlamışlar. Hatta peçeteyi dahi benim yaptığım gibi katlayıp çatal ve kaşıkları peçetenin içine koymuşlar...

Ben bir sevindim, sevindim ki... Hastalığımı dahi unuttum...

Hep birlikte menüsü yoğurt çorbası, salçalı makarna vede puding olan yemekleri yedik daha sonrada sofrayı hiç kaldırmak ile uğraşmayıp, kalkıp salona üstüme battaniye örtüp uzandım. 

Hemen mutfak çocuklar ile birlikte toplanıp, bulaşıklar makineye dizildi, sonra güzel demli bir çay yapılıp önüme konuldu... 
-Ohhhh bende ki keyif kimse de yoktu, sen sanırsın o anda kül kedisine sihirli bir sopa değmiş de kül kedisi bir  prensese dönüşmüş gibi  :)

Benim sevdiğim romantik komedi filmi hiç kimse tarafından itiraz edilmeden, izlendi. Hatta öyle ki babamız mutfağa gidip film için mısır dahi patlattı. Siz düşünün artık bende ki sevinci, böyle bir anda insanın canını hiç o ağrılar yakabilir mi? Vallahi sizi bilmem ama o an benim canımı HİÇ yakmadı :D

Her güzel günün bir sonu olduğu gibi o günde bitti. Tıp ki kül kedisi masalında ki gibi saat 12'ye vurdu... Yattık... :(

Sabah ise, telefonun alarm sesi ile kalktığımda birde baktım ki benim her şey kabağa çok dan dönüşmüş...  Kocişko mutfakta kahvaltı yapıp masanın üzerinde bırakıp, sağda solda pijama ve çoraplarını bırakarak gitmiş.

Önce bir kahvaltı hazırlamak, sonra Emir'i kaldırıp onu giydirip, kahvaltı yaptırmak daha sonrada bende hazırlanıp onu satranç kursuna bırakmam gerekiyor..... Bu şekilde yapılacaklar listesi uzar gider... Peki ya benim halim, dün sabah kalktığım halden iki kat daha bitkin vede yorgun halde idim....



Ev işi, antibiyotik, bitki çayı ve viks ile hayatım zar zor ağrılı vede acılı şekilde 2 gün devam ettikten sonra...

Allah'ıma binlerce kez şükürler olsun ki bugün çok daha iyi şekilde sabaha gözümü açtım...

Hoşça kalın...