Yazar: Stephenıe Meyer
Sayfa Sayısı: 400
Baskı Yılı: 2008
Yayın Evi: Epsilon yayıncılık
Çeviri: Hüseyin Baran
Sayfa Sayısı: 400
Baskı Yılı: 2008
Yayın Evi: Epsilon yayıncılık
Alacakaranlık serisini ilk olarak filmini izleyerek keşfettim.... Aslında normalde öyle vampir filmleri beni pek açmaz hatta midemi dahi bulandırırdı. Yok öyle iki dişleri çıkıyor sürekli insanları öldürüyorlar. Gece vakti sokağa çıkıyorlar, gündüzleri ise tabut gibi bir şeyin içinde yatıyorlar gibi çok mide bulandırıcı filmler olduğu için pek bakmak istemezdim. Daha ki!... Bir hafta sonu çocuklar ile gezmelere gitmiş dönüşte ise kuzular babaanneme gidelim diye, ısrarları sonucu akşam üzeri eve dönüşte onlara uğradığımızda, kayınlar film izliyorlardı...
Ama öyle böyle değil bayağı filme kapılmışlar gözüküyorlardı. Onların o hallerini görünce merak etmiş ve: ''Ne izlediklerini'' sormuştum. Onlar da ''vampir filmi'' dediklerinde bir anda içim kalkmış ''ığğğğ iğrenç'' diye istemsizce de olsa dudaklarımdan bu kelimeler dökülmüştü.
Ama onlar benim o halimi hiç umursamadan çok ciddi şekilde: '' Bu vampir filmi öyle normal vampir filmi gibi değil içinde aşkta var, fantastik tarzda, sen bunu bir baksan kesin seversin'' demişlerdi. Bende onların o kendilerinden emin hallerini görünce filmi meral etmiş ve öyle pek umursamaz halde izlemeye koyuldum Ama filme bir 10 dakika bakmam ile kapılmam bir oldu. (!)
Normalde eşime ''fazla kalmayalım eve gidelim daha akşam eve gidip çocukları banyo yaptıracağım'' diyerek tembihler etmeme rağmen bu filme kapıldıktan sonra tek bir sahnesini daha kaçırmamak için ekranın karşısından reklam olunca dahi ayrılamadım. Tabi bu film bitene kadar hiç bir yere gitmeden sonuna kadar bakıp eve gitmiştik. Ondan sonra nette araştırıp her serisini gündüz evde iken tek tek izlemiş ve bu seriye bayılmıştım. Daha sonra öğrendim ki bu serinin bir de kitabı varmış ve o kitaptan uyarlanarak bu film çekilmiş. Ama (filme nasıl olsa baktım o yüzden kitaplarını okurken pek heyecanlanmam) diyerek düşünmüştüm.
Aradan uzun bir zaman dilimi geçtikten sonra, bir gün eşim bana iş arkadaşında alacakaranlık serisi varmış istersen sana okumak için verebilirmiş dediğinde o film tekrar aklıma geldi ve bir heyecanlandım. Ve kendi kendime (bu soğuk kuş akşamlarında can sıkıntısından dizi izlemektense kitap okumak daha zevkli olur.) diye düşündüm. Ve eşime: '' Olur, sen getir okurum'' dedim.
O kitapları getirince her ne kadar konularını bilmiş olsam da o aşk hikayesini bu sefer izleyerek değilde okuyarak tekrar yaşamak daha zevkli olur diye düşündüm. Ve hemen başlamak için sabırsızlandım.
Ve sonrası mı? Sonrasında ilk alacakaranlık serisini okurken daha bir 10 sayfa okumadan hemen akıcı dili ile öyle bir kapıldım ki kitabı elimden bırakamadım. :) O yüzden bu kitabı sabahları değilde akşamları çocukları uyutunca okumaya başladım. Çünkü sabah bu kitaba kapılırsam çocuklar ile ilgilenemem hatta onlarla hiç zaman dahi geçiremem diye düşündüğüm için elim her ne kadar kitaba uzansa da akşamı beklemek için kendimi tuttum. :))
Kitabın konusu:
Kitapta filmini izleyen ya da kitabını okuyanlar bilir ki Edward ve Bella var. Hımm birde Jacob... Bella sıradan, içine kapanık, fazla güzel olmayan, narin ve çok sakar bir kız. Bir gün annesi başka biri ile evlendiğinde onu o adam ile yalnız bırakmak için istemeye istemeye de olsa babasının yanına gidiyor. Orada bir liseye yazılıyor. Yazıldığı lisede diğer gittiği lise gibi değil daha küçük ve sıradan olmasına rağmen herkes onunla ilgilenip arkadaş olmak istemesi onun hoşuna gitmeye başlıyor. Ve birgün kantinde kenar bir masada çok güzel bir gurup diğer kimse ile ilgilenmeden kendi kendilerine oturması onun dikkatini çekiyor. Sürekli o masaya bakarken orada oturan bir erkek ile göz göze gelince çok heyecanlanır. Onun o pürüzsüz ve soluk beyaz teni çok ilgi çekici vücut yapısı dikkatini çeker. Hatta çokta hoşuna gider. Bu şekilde onunla yakınlaşma halleri. Önce Edward'ın onun yakınında olması daha sonradan ondan uzaklaşması. Bella'yı çok üzüyor. Sürekli onun okula gelmesini dört gözle beklemesi, hissettiği duyguları o kadar çok etkili şekilde yazılmış ki bazen ara ara o Bella gibi sizde üzülüp heyecanlandığınız anlar dahi oluyor.
Babasının yakın arkadaşı Bill'in küçük oğlu Jacob ile de tanışan Bella kendinden yaşça küçük olmasına rağmen onunla arkadaş olmaktan da hoşlanıyor... Ve Jacob birgün ''buraların bir efsanesi var kurt adamlar ve vampirler diyerek bir şey anlatıyor.'' Jacob'un anlattığı bu efsane ile de Edward'ta bir şey olduğunu ama ne olduğunu anlamayan Bella iyice şüphelenir ve internetten de bir araştırma yapıp vampirler hakkında bilgiler öğrenir. Bu bilgiler ilede tamamen emin olur ki Edward, aşık olduğu adam bir vampirdir. Daha sonra Edward'ın da gerçeği söylemesi ile onun ve diğer kardeşlerinin de vampir olduğunu öğrenir.
Hatta anlar ki Edward onun kanına çok susamış halde çok içmek istiyor. O yüzden bunu engellemek ve ona zarar vermemek için sürekli Bella'dan kaçıyormuş.
Bu şekilde sürükleyici vede çok etkili bir aşk romanı... Sizde şöyle, beni içine alsın o aşkı sanki bende yaşıyormuşum gibi hissedebileceğim bir roman okumak istiyorum derseniz, bu romanı kesinlikle okuyun. Ama ben aşka inanmam '' Oda ne ya'' diyorsanız bu romanın yakınından dahi geçmeyin. :)
0 comments: