İyi akşamlar sevgili okur, ben bugün akşam çocuklar ile birlikte kapıda kaldım :( Evet ya baya baya göz baka baka kaldım. Öyle yalı kazığı gibi kalakaldım. :(
İsterseniz benim bu kapıda kalma hikayemi en başından anlata-yayım da sizde olayı en başından bilin ve söyleyin bakalım olayda kim haklı.
Biz evimizin anahtarlarını ilk elimize aldığımız gün, kayın valide vede kayınlar da evi merak ettikleri için bizimle birlikte eve bakmaya akşam vakti gelmek istediler.. Bu arada evde elektrikler yok ha elimizde el feneri vede telefonun ışıkları ile eve bakacağız. :) Neyse efendim biz anlaştık akşam biz eve geçeceğiz onlarda bizim yeni eve geçecekler. Biz evimize geçtik, ben hayalperest, hemen burayı çocuk odası yapalım, bu odayı benim çalışma odası olsun... gibi kafamda evi sesli sesli eşim ve çocukların gözü önünde döşüyorum. Bu arada onlarda bayağı bana kaptırdılar arada müdahale edip ''yok orası öyle olmaz oraya şunu koyalım, anne benim yatağım bu peteğin yanında daha iyi olmaz mı?'' gibi söylemler ile. :) (biz bunları yaparken elektrikler yok, biz bir fener vede telefonun ışığı ile tasarlıyoruz. Gerçi her şey hayali olduğu için pekte zorlanmadık hani. :)
Kayın valide gurubu da geldi, tabi bu merak işin içine girdi ya onlarda cümbür cemaat gelmişler. Ellerinde de bir kapı göbeği vede göbeğin anahtarları ile.. Neymiş efendim bizim bu evin anahtarını eski ev sahibi emlakçılara verdiği için eve başka kişiler girebilirmiş onun için göbeği bugün değiştirelim(miş). Bak bak evde ne eşya var, nede biz varız, ev bomboş zaten girseler ne yapacaklar evin dolaplarını söküp götürecekler değil ya! Ama bizim cin fikir kocişko da onlara uydu ''doğru düşünmüşsünüz tabi değiştirelim ne olur ne olmaz'' diye tasdikledi. Ve bizim dünden meraklı olan kayın grubu hemen ellerine alet erde vatı alıp kapının göbeğini söküp, kendi getirdiklerini taktılar. Bu arada elektrikler yok tabi bunlar tüm bu işlerini karanlıkta fener ışığı ile yapmaya çalışıyorlar.
Neyse zar- zor bunlar yeni göbeği kapıya taktılar sonra denediler, ama ara ara tutukluk yapıyor, bir şey olmaz sen bir iki zorlarsan bak açılıyor dediler. Tabi kendi güçleri ile benim gücü de eşdeğer tutuyorlar bunu da hatırlatmak isterim. Ben ise o sırada aklım yeni evimi döşemek ile meşgul olduğu için ayrı dünyadayım onlar ne yapıyor, ne ediyor pek ilgilenmiyorum. O sıra kapıyı sökseler ''neden kapımı söktünüz'' diyemeyecek kadar uçmuş haldeyim. :)
Biz bu eve taşındık, okula, çarşıya filan gidiyorum ama öyle bugüne kadar beni pek zorlamadığı için bende problem etmedim. daha ki bugün akşam Emir'i okuldan alıp eve gelene kadar. Bak ya şimdi bu günüde baştan anlatmam gerekecek, yoksa yine pek bir şey anlayamayacaksınız. Bugün bizim bu bölgede sabah 9.30 dan beri evde elektrikler yoktu. Sabah ve öğlen üzeri eve güneş girdiği ve havanında iyi olduğu için pek soğuk değildi. Ama ikindiden sonra ev iyiden iyiye soğuyunca biz Efe ile birlikte en son ikimizde de birer batta haniye ile sarılıp oturduk. ben ona kitap okudum. Bir kitabı baştan sonra kadar okudum. Bu başka bir konun hikayesi olduğu için şimdilik bunu burada noktalayayım da asıl konuyu devam edeyim. Akşam saat 17.00 de benim tele bir mesaj geldi. telde sehpanın üzerinde olduğu için kalkıp ne mesajı imiş diye bakmaya üşendim. Aslına bakarsanız pekte önemsemedim de ''yine ya dijitürk, yada turkcel mesajındandır...'' diye düşündüm.
Bu arada kitabımız bitti, ana oğul susadık ben yerimden kalkıp su doldurmaya battaniyem ile birlikte kalkınca telefona gözüme takıldı, aklıma mesaj geldi ve baktım kimden gelmiş diye.
Neeee!!!... Mesaj Emir'in okulundan gelmiş okulda da elektrik olmadığı için bugün çocukları erkenden gelip almamız gerekiyormuş. Hemen saate baktım, saatte buçuk geçiyor. Mesaj geleli bir yarım saat geçmiş. hemen apar topar Efe'yi de alıp evden çıktım. Yolda koştur koştur gidiyoruz. Bu arada sokak lambaları da yok, o sebepten yolda ne var yok pek göremiyorum. Acele ile çıktığım için elime el fenerini de almayı unutmuşum. Geri dönüp almak gibi bir zamanımda yok, zaten geç kalmışım. Aklıma bin türlü kötü senaryolar geliyor ve bunları sesli sesli düşündüğüm için zavallı kuzum Efe de iyice korktu. ''Anne abime bir şey olur mu? Onu biri kaçırır mı? kendi başına karanlıkta gelecek olursa onu kurt kapar mı?'' gibi biri sürü saçma sapan sorular sormaya başladı. Yok yok olmaz diyerek onu sakinleştirmeye çalışıyorum ama ben sakin değilim ki onu nasıl sakinleştireceğim. Bu arada kaç gündür yağmur yağdığı için yolda ara ara su birikintileri, küçük çamur göller var. Acele acele giderken şarp diye bir çamur birikintisinin içine ayağım gömülmesin mi! Yaaa ağlıya cağım şimdi ayağımda çamur oldu, bu çamuru nasıl temizleyeceğim diye düşünüyorum. Ama tabi bu düşünmeyi bile hızlı hızlı koşar temposunda giderken yapıyorum. Biran önce oğluma kavuşayım diye.
Okula alel acele geldim. Hemen hiç hızımı kesmeden okulun içine atlayıp oğlumun sınıfına çıktm. Bu arada içimden bir ses ayağında çamur, okula da bu şekilde gir-iyon hadi biri görürse onlara bu durumu nasıl açıklayacaksın diyor. İçimdeki bir diğer ses ise aman boş ver kimse görmez her taraf karanlık, hem zaten bu kargaşada kimse benim ayağıma bakmayı akıl edemez diye öbür sesi susturuyor.
Ben Emir'in sınıfına girdim. Birde baktım oda ne sınıf bomboş, kimse yok. Eyvah eyvah bunlar nerede şimdi ben bu karanlıkta oğlumu nasıl bulacağım. Bu arada kötü tellal baykuşu iki kadında aralarında sesli sesli dedi kodu yapıyorlar. Okulda iki çocuk merdivenden yuvarlanmış kafalarını yarmışlar da onun için çocukları erkenden bırakmışlar diye. Ben bunu da duydum ya oracıkta dondum kaldım. Eyvahlar olsun ki o çocuklardan biri yoksa Emir mi? diye. Bu şekilde tekrar aşağıya iniyorum ki kapıdaki güvenlik görevlisine sorup bilgi alacağım. Aşağıya inince oğlumu karşımda görmeyeyim mi? :) Nasıl mutlu oldum, nasıl sevindim anlatamam, sanki dünyalar benim oldu. Ben kendime en kötüsüne hazırlamışken en güzeli gelip beni buldu ya diye seviniyorum. Aslında ben okula girince bir sağıma soluma baksa imişim oğlumu orada görebilecekmişim. Ama o sırada aklımda kötü senaryolar, içimde de iki ses ile cebelleştiğim için etrafıma bakmadan hızlıca ışık hızı ile oğlumun sınıfı için 3. kata kendimi atmışım.
Neyse efendim biz mutlu son ile biten filmler gibi sevine sevine evin yolunu tuttuk. Bu arada Efe coşkulu coşkulu abisine ayağımın nasıl çamura girdiğini anlatıyor. Biz çocuklar ile kakari kukuri eve geldik. Bina zifiri karanlık ben hemen telefonuma kavrayıp ışığını açtım. Teli Emir'e verdim tutsun diye, bende cebimden anahtarı çıkarmak ile uğraşıyorum. Anahtarı çıkardım kapının deliğine soktum ama o hengame de kapıyı açmak yerine ters yönden çevirmişim kilitledim. Sonra tekrar döndürmeye uğraşıyorum uğraşıyorum olmuyor. Ta-kıl-dııı anahtar ne sağa ne sola hatta yerinden bile çıkmıyor. Çocukları merdivene oturttum siz burada bekleyin diye.Bu sırada ben yine kapıyı açmak için zorluyorum ama yok bir 5 dakika o şekilde geçti yok hiç açılma yok. Hemen telden eşimi aradım. ''biz kapıda kaldık. Kapı açılmıyor '' diye oda bana biraz daha zorla yine takılmıştır açılır dedi. Ben yine uğraşıyorum filan aradan bir 10 dakika geçti. Bizimki beni yine aradı merak etmiş açabildim mi diye. Yoook açılmıyor sürekli zorluyorum ama ne sağa nede sola dönüyor dedim. Bizimki tamam panik olma, sakin ol biraz dinlen sonra yine dene dedi. Ben hiç bırakıp dinlenir miyim. Sanki nerede dinleneceğim apartman merdivenlerinde karanlıkta nede güzel dinlenilir ya. neyse içten içe sinirlenmeye kızmaya başladım. ve hatta iyice abartıp ağlamaya bile başlamıştım ki. Bizimki yine aradı ne yaptın diye? Ben zaten ağlamaklı olduğum için iyiden iyiye muslukları salıp ağlayarak açılmaz olasıca açılmıyor. ne sağa nede sola dönüyor olduğu yerde takıldı kaldı... diye söyleyip sonrada ona da kızıp hemen teli suratına şappadak kapattım. Neyse ki, benim kocişko benim ağlamamı da duyunca hemen işten çıkıp eve geldi de kapıyı açtı... Bizde evimize girip bir derin oh!.. çektik, aradan bir saat sonrada elektrikler geldi iyiden iyiye ferahlayıp ne gündü be diyerek yaşadığımız günü eşime anlattık.
Tabi yine kakari kukuri şeklinde... :)
Hoşça kalın.
0 comments: