Selam millet!...
Bugün sizlere Kapadokya gezisi yazı dizimin içinden, bizim için hafif korku. Yok yok hafif değil çok korku vede macera dolu bir başka durağımız olan Kızıl çukur vadi hakkında yazmak istiyorum. :)
Kızıl çukur vadisini, tatile çıkmadan önce güneşin batışını orada izlemenin ayrı bir zevk olduğunu vede oralara giden kişilerin kesinlikle uğraması gereken bir yer olduğunu yorumlarda okumuş. Ve not almıştım. Ama biz öyle önümüze neresi gelirse orayı gezmeyi çok sevdiğimiz için bir sabah kaldığımız otelden kahvaltımızı yapıp daha sonra yola koyulunca önce üç güzelleri gezdik daha sonrada Orta hisar kavşağında yolun bir tarafı Orta hisara bir tarafı da Kızıl vadiye gidiyordu. Biz önce kızıl vadiyi tercih edip, rotamızı kızıl vadiye doğru çevirdik.. :)
Veeeee Kızıl çukur vadisine girdik orada düzlemde arabanızı park edecek yer var. Oraaya arabayı park edip, sonra okları takip ederek gezebilirsiniz.
İki tane ok vardı biri sağ tarafı gösteriyor, diğeri ise sol tarafı gösteriyordu. Sağ taraf tepeye çıkınca bizde ilk orayı tercih ettik. Az bir yürüme ile hemen tepeye çıktık. Kızıl çukur vadisini kuş bakışı izleyebileceğin. Hatta insanların güneşin batışını izledikleri yer olduğu belli idi. Ama biz öğleden sonra gittiğimiz için etrafta bir iki kişiden başka turist yoktu. :) Önce tepeden durup her tarafı biraz izledik. Ama bu bizi kesmedi :)
İki tane ok vardı biri sağ tarafı gösteriyor, diğeri ise sol tarafı gösteriyordu. Sağ taraf tepeye çıkınca bizde ilk orayı tercih ettik. Az bir yürüme ile hemen tepeye çıktık. Kızıl çukur vadisini kuş bakışı izleyebileceğin. Hatta insanların güneşin batışını izledikleri yer olduğu belli idi. Ama biz öğleden sonra gittiğimiz için etrafta bir iki kişiden başka turist yoktu. :) Önce tepeden durup her tarafı biraz izledik. Ama bu bizi kesmedi :)
-Hadi yürüyüş parkurundan vadinin içine doğru yürüyelim...Dedik. ( Nereden bilirdik ki bizi çook uzun vede ıssız bir yolun beklediğini) :)
Ağır adımlar ile yavaş yavaş iniyoruz. Ama bir taraftan da arkamıza bakıyoruz acaba birileri de bizim gibi yürüyor mu diye :) Sonra bir baktık ki arkada 3-4 kişilik bir turist gurubu var ben onları görünce;
-Tamam sadece biz olmayacağız arkadan gelenler var, gönül rahatlığı ile yürüyebiliriz dedim :) Ve yürümeye devam ettik..
Okları takip ederek üzümlü kilisesine oradan da şaraphane mahzenine geldik biz oraları gezerken arkamızdaki turistleri gözden kaçırdık :) Üzümlü kilisenin yanında bir tane kafeterya vardı. Herhalde onlar orada kaldı. :)
Kocişko: Hadi ok aşağıyı gösteriyor yürümeye devam edelim
Ben: Yok biraz dinlenelim de o turistler ile gidelim :)
Kocişko: Niye kendi başımıza gidersek korkar mısın?
Ben: Yooo hiçte korkmam, hadi gidelim ( Çok pis gaza geldim o an karşıma kurt çıksa dahi yoluma devam edecek durumda olduğum için hiç düşünmeden hızlı hızlı adımlar ile önden önden gidiyorum)
Birde baktım ki karşıma dağın altında bir delik çıktı.... Ben korkup,hemen arkama dönüp:
-Yaaa buraya ben giremem bak arkamızdan da kimse gelmiyor zaten, hadi deliğin içinde kurt yada böcek çıkarsa..
Kocişko: Heee kurtta orada seni bekliyor :) Burası turistlik yerler burada kurt filan olmaz, korkma istersen önden ben gideyim.
Ben,korka korka tamam deyip karanlık tünele girdim. :)
Tünel öyle tahmin ettiğim gibi kısa filanda değil, uzayıp gidiyor :) Fotoğraf flaşlı çekildiği için aydınlık gibi gözüküyor. Yoksa hiç öyle aydınlık filan değil. Gündüz vakti olmasına rağmen içerisi kap karanlık...
Tünelin biri bitiyor hemen diğer tünel karşına çıkıyor yukarıdaki fotoğraftaki gibi...
Neyse biz yavaş yavaş, korkarak, ama yolun sonun nereye gittiğini de çok pis merak ettiğimiz içinde:
- Buraya kadar geldik artık sonuna kadar gidelim... Diyerek yolumuza devam ediyoruz. :)
Tüneller bittikten sonra bir düzlüğe çıktık. Düzlüğe çıkınca ben derinden bir ''ohh'' çektim. Ama erken sevinmişim, biraz yürüdükten sonra karşımıza yine tünel çıkınca çok iyi anladım. :)
Bizde merak var ya illaki yolun sonunu göreceğiz :)
Ondan, yine deli cesareti o tünele de girdik. Bu arada arkamızdan halen ne gelen var nede giden :) En azından karşımızdan gelen olsa içimiz yine rahatlayacak yolun sonun nereye gittiğini bileceğiz. Ama yok, kimsecikler yok etrafta ses olarak bir bizim sesimiz birde arı, ve sinek sesi var.. :)
Tünelden devam ederken birde baktık ki tünelin ucu uçurum. :) Bir demirden merdiven ile aşağıya ineceksin sonra yine bir daha demir merdivenden ineceksin... merdivenlerde öyle güvenli filan değil tünele tutturulmuş, basamak aralarında da kocaman boşluklar var. O basamakların arasından bir insan çok kolaylıkla düşer. Düşüp bir yanımız kırılsa bizi bulacak insanda yok. :)
Ben: Yok artık ben buradan da kesinlikle inmem. Baksana, sonra yine karşımıza demir merdivenler çıkacak yine oradan ineceğiz, hııı hatta bunu birde dönüşü var. ben zaten açıktım, bak elimizdeki suyumuzda bitti... Yeter artık dönelim!... diye hiç susmadan habire konuşunca..
Kocişko: Tamam dönelim... Dedi. ( Bana ben inmem diye direttiğim için döndüm yoksa ben devam ederdim diyor ama bence oda korktu yoksa yine bana çok pis gaz verir o merdivenlerden de beni paşa paşa indirirdi)
Herneyse ne şekilde olursa olsun, sonuç olarak biz geldiğimiz yerden okların ters yönü olarak döndük. :)
Dönüş yolunu öyle korkarak değilde. hay lay lomm şeklinde yürüdük :)
Nede olsa önümüzde ne var yolun sonu nereye gidiyor, karşımıza ne gelecek bildiğimiz için hiç korkmadan yolculuğun tadını çıkarak döndük.. :)
Bu arada o yürüyüşün sonunda ne vardı, yolun sonu nereye gidiyordu halen hiç bir fikrim yok. :)
Ben yine şimdilik virgül koyup kapadokya gezisi yazıma burada mola veriyorum. Devamı yine gelecek beklemede kalın... :)
Hoşça kalın...
0 comments: